Etiyopya, kahvenin doğduğu ve geldiği yer olarak kabul edilir. Google'da "kahve tarihi" diye arama yaptığınızda, kahvenin MS 800 civarında Etiyopyalı keçi çobanı Kaldi tarafından Etiyopya'da nasıl keşfedildiğine dair ünlü hikayeye rastlarsınız.
Rivayete göre; keçilerini güden Kaldi, onlarda bir tuhaflık fark etmiş. Özellikle bir ağacın meyvelerini yedikten sonra enerji doluyor ve yerlerinde duramıyorlarmış. Meraklı çoban, meyveleri kendisi de denemiş ve aynen keçiler gibi canlandığını hissetmiş. Kaldi'nin bu meyveleri götürdüğü dervişler, bunun şeytanın işi olduğunu söyleyip meyveleri ateşe atmışlar. İşte tam o anda cennetten çıkmışçasına güzel bir koku yayılmış. Hatalarını anlayan dervişler, köz haline gelmiş meyveleri hızla ateşten almışlar; sürahiye konulan meyveleri muhafaza etmek için üzerlerine sıcak su dökmüşler. Dervişler hoş tada sahip bu yeni karışımı içmeye devam ettiklerinde, bunun gece ibadetleri ve duaları esnasında uyanık kalmalarına yardımcı olduğunu fark etmişler. Elbette, bu muhtemelen tatlı bir efsaneden ibaret ve kahvenin tarihi büyük olasılıkla Etiyopya'nın ve kuzey Kenya'nın göçebe Oromo/Galla halkına dayanıyor.
Dünyanın ilk kahvehanesi 1475 yılında İstanbul'da açıldı. Ziyaretçiler en sevdikleri kahvelerini yudumlarken kah sohbet ettiler, kah dedikodu yaptılar, kah haberleri takip ettiler.
Ardından kahvenin tarihinin seyri değişmeye başladı. Bu egzotik içecek, Avrupalı gezginleri kendine hayran bırakıp büyülemişti. Nitekim 17.yy'a gelindiğinde, kahve Avrupa'ya ulaşmış ve kıta genelinde hızlıca popülerleşmişti.
Avrupa'da kahvenin tarihi, Osmanlı İmparatorluğu'ndan yapılan ilk ithalatla İtalya'da başladı. Avrupa'nın ilk kafesi 1645 yılında Venedik'te açıldı. Özellikle Venedikli tüccarlar, kahvenin Avrupa topraklarında yaygınlaşmasına katkıda bulundu. Kısa sürede kahve, zenginler için önemli bir meta, kahve içmek de statü sembolü haline geldi.
Kahve, Dutch East India Company ve British East India Company şirketleri aracılığıyla İngiltere'ye de süratle yayıldı. İngiltere'deki ilk kafe 1651'de Oxford'da açıldı. Çoğu Londra'da olmak üzere pek çok kafe bunu hızlıca takip etti. Kafeler, yalnızca erkeklerin işleri hakkında konuşup haberleri tartıştıkları ve sosyalleştikleri yerlerdi. Pek çok ticari girişimin ve fikrin Londra kafelerinde başladığı söylenir.
Kahve, 1669 yılında, Fransa Kralı XIV. Louis döneminin Osmanlı elçisi olan Süleyman Ağa tarafından Paris'e tanıtıldı. Elinde "sihirli içecek" adıyla tanımlanan kahvenin torbaları vardı. Sadece iki yıl sonra Pascal adında bir Ermeni, St.-Germain fuarında bir kahve standı açtı. Ziyaretçiler, aslında bir şarap çeşidinin adını verdikleri bu yeni “petit noir”nın tadını çabucak benimsediler. Bu, Paris kafelerinin doğmasıyla ve Fransa'nın her yerinde kafelerin açılmasıyla sonuçlandı.
Sonraki 30 yıl boyunca kahve Avusturya, Almanya, İspanya ve Avrupa'nın geri kalanında da günlük yaşama ve kültüre demir attı. Ne var ki soğuk ikliminden dolayı Avrupa'da kahve yetiştirmek, doğal olarak imkansızdı. Bu da Avrupalı tüccarları başka yerlerde kahve yetiştirmeye arayışına itti.
1600’lü yıllara gelindiğinde, kahve çekirdeklerinin çoğu Yemen’den geliyordu. Çekirdekler sıkı bir gözetim altındaydı. Yöneticiler, verimli çekirdeklerin başka yerde yetiştirilmemesi için ellerinden geleni yapıyorlardı. Ne var ki hacca gelen bir Müslüman olan Baba Budan, kahve tarihinin gidişatını sonsuza dek değiştirecekti. 1600 yılında bir avuç kahve çekirdeği kaçırarak Hindistan'a dönmek üzere Mekke'den ayrıldı. Bu çekirdekler, İngiliz sömürgecilerin desteğiyle, bugün Afrika ve Arabistan dışında hala kahve üreten ülkelerde ilk ticari kahve endüstrisini yeşertti.
Kahve, 1600'lerin sonlarında Hollandalı tüccarlar tarafından Endonezya'ya getirildi ve sonraki yüzyılda Sulawesi, Sumatra, Java ve Bali gibi Endonezya'nın onlarca adasına yayıldı. Kısa bir süreliğine, Endonezya ve adaları dünyanın en büyük kahve üreticileri arasında yer aldı.
1800 civarında, Fransız sömürgeciler Tayland, Vietnam, Kamboçya ve Laos'ta kahve yetiştiriyorlardı. Hollandalıların 17.yy'ın ikinci yarısında kahve yetiştirmelerine nihayet izin verildi ve şu anda Endonezya olarak bilinen Java adasındaki çabalarında başarılı oldular. Bitkiler serpilip gelişti ve Hollandalılar kahve ticaretinde önemli bir rol oynamaya başladı.
Virginia Kolonisi'nin kurucusu Kaptan John Smith, Jamestown'daki diğer yerleşimcilerine kahveyi tanıttığında yıl 1607'ydi. Bu yenilik ilk başta pek hoş karşılanmadı ve çay daha çok tercih edildi. 1670 yılında Dorothy Jones, Boston'da kahve satma lisansı alan ilk kişi oldu. 1700'lerin ortalarına gelindiğinde birçok meyhane aynı zamanda kahvehane olarak da adlandırılsa da çay hala revaçtaki içecekti. Ancak Büyük Britanya'ya karşı çıkan bir isyan, bütün çayın denize atılmasıyla sonuçlanarak çay içmeyi vatansever olmayan bir tercih hale getirdi. Bu da kahvenin popülaritesini artırdı.
Yeni Dünya'nın sıcak ve tropik havası, kahve ekimi için yeni ve cazip bir ideale döndü. Kahve çiftlikleri hızla Orta Amerika'ya yayıldı ve ilk kahve hasadı 1726'da gerçekleştirildi. Güneş ışığı ve yağmur arasında iyi dengeye, yüksek sıcaklıklara, nemli havaya ve zengin toprağa sahip Latin Amerika ülkeleri de kahve yetiştirmek için ideal koşulları barındırıyordu. 18.yy'ın ortalarına gelindiğinde, Latin Amerika ülkeleri en iyi kahve üreticileri arasına girdi ve çiftliklere yer açmak için geniş tropik orman alanları kesildi. Bugün Brezilya dünyanın en büyük kahve üreticisidir.